22 Kasım 2011 Salı

Captain America #1 - "Old Friends, Old Habits."






Bazı şeylerden aldığımız haz, gerçekten hiç değişmiyor değil mi? Güzel bir kitabı tekrar okumak, sevdiğimiz yönetmenin yeni filmini -eleştiri yağmuruna tutulmuş olsa da- keyif alarak izlemek, herkes "Bu herif adam olmayacak" dese de ailenizin en favori tutunamayan üyesiyle koyu bir sohbete girmek gibi; bazı şeylerden alınan keyif hem nitelikten, hem de orjinallikten kaynaklanmıyor.








Bildiğiniz sularda yüzdüğünüz için keyif alıyorsunuz. Etrafınızı kuşatan ormanın içerisinde yürümek çok basit bir şekilde hoşunuza gittiği için keyif alıyorsunuz.

Sadece o işi yaptığınız için keyif alıyorsunuz.

Ed Brubaker'ın yazdığı bir Captain America macerası okuyor olmak da aynen böyle bir his işte, bir önceki seride çıkardığı iş öylesine iyiydi ki Steve Rogers'ı yaratan insanlardan daha çok sahiplenmiş olduğunu düşünmeye başladım. 65 sayı kadar süren seride hikayenin yarısından fazlasını Steve Rogers başrolde olmadan yürütmeyi başaran Brubaker, hem Winter Soldier hikayesi ile Bucky'ye sığınacak yeni bir hayat verdi; hem de elli yıldan fazla süredir buz altında donmuş bir şekilde ikamet etmiş bir adam olan Steve Rogers'ı "Englishmen in New York" vari bir estetikle günlük hayata taşıdı. Adeta bir film gibi; ne zaman Crossbones'un mental olarak zayıf düşmüş Steve Rogers'a doğru otobanda ateş ederek ilerlediği sahneyi gözümün önüne getirsem bunu düşünüyorum, herşey bir blockbuster gibi tasarlanmış.

Tanrıya şükür ki Fear Itself bitmiş, Bucky'nin Captain America dergisinin son on beş sayısını kaplayan problemleri de çözüme kavuşmuş, Steve Rogers artık ortalama CHP seçmeni gibi "rahaaat" bir nefes alır diye düşünüyorsunuz ama kazın ayağı ne yazık ki öyle olmuyor. McNiven'ın çizimleriyle 1944'te buluyoruz kendimizi, hiç anlatılmayan hikayeler anlatılacak, ve günümüze dönülerek en favori Brubaker aksiyonum olan şehir içerisinde yaşanan gayri nizami harp tekniklerine sık sık rastlanacak. Hakkında hiç bir şey okumadım henüz, genellikle değerlendirme yapmadan önce yargımı gölgelemek istemiyorum ama Captain America'nın yeni volume'ü bu ilk sayıyla harika bir şekilde başlıyor. Yukarıda bahsettiğim gibi , yeni bir şey yok, ama zaten beklentileriniz yeni bir şey olmaması yönündeyse bu sizin için bir sorun teşkil etmiyor. Eski bir düşman tekrar yüzünü gösteriyor, beklenmedik bir ittifak kuruluyo, Steve Rogers'ın yanında ise Nick Fury, Sharon Carter ve Dum Dum Dugan var.

Ed Brubaker'ın Captain America hikayeleri, daima "büyük" olmak için tasarlanıp hazırlanıyor. Civil War ve Old Man Logan'dan beri sadece Nemesis isimli Mark Millar hikayesinde izleme şansını yakaladığımız büyük çizer Steve McNiven'ın çzidiği bir Brubaker hikayesi ise, aklı biraz çalışan Marvel editörlerinin ikiliyi uzun yıllar boyunca yetebilecek iaşe malzemeleriyle birlikte bir bodrum katına kilitlemesiyle sonlanmalı, en azından normal bir evrende böyle olurdu. Seri, bu kıtlık günlerinde Marvel Comics katalogu içerisinde "Bana abone ol" şeklinde bir çığlıkla parlıyor. Bence sesine kulak vermelisiniz.

Hiç yorum yok: