11 Ekim 2013 Cuma

Cuma Sıkıntısı


Kafada bir şeyler birikiyor sürekli olarak , eh, ben de bildiğiniz üzere çok planlı programlı yazabilen bir adam değilim. O yüzden heybeyi şöyle bir silkeleyeceğim, böylelikle birazdan bahsedeceğim şeyler kafadan düşerek cache'de yer açacak. Bir kazan-kazan durumu sözkonusu yani.


  • New 52'deki Green Lantern dergilerinde toplu bir okuma yaparak Geoff Johns'un hikayeyi bağlayıp sonlandırmasına -nihayet- şahitlik edebildim. İlk söylenmesi gereken, Johns'un dokuz yılda gerçekten epik bir iş çıkardığı. Eleştirildiği doğru, "Human centipede" gibi hikayeler yazıyor, bir ucundan girdiğinizde bir sürü öğenin içinden geçmeden öbür taraftan çıkamıyorsunuz" gibi eleştirilerin haklılığı da var ama dev bir B-Lister olan Green Lantern'ı nasıl bir noktaya getirdiği de yadsınamayacak bir gerçek. 
Adam şunu;

Şuna dönüştürdü,

Döneminin ruhuna göre yaratılmış ve günümüze uymakta çok zorlanan, bu sebepten de bir kenara atılmış olan bir karakteri alıp modernize etti, ayaklarının yere basmasını sağladı; ve sıfırdan dev bir mitoloji inşa etti. Her sayıda abuk subuk interstellar maceralara girişip uzaylılarla tokuşan bir kahramanın hikayesini zaman zaman uzay western'ine, zaman zaman da Michael Bay'i uykusunda öksürtebilecek bir aksiyon filmine çevirdi. Hal Jordan, Johns'a çok şey borçlu.

Johns'tan Jordan kadar istifade edebilen başka bir karakter de Sinestro. Kendisinin karakter olarak gelişimi hakkında çok şey söylemeye gerek var mı bilmiyorum,

Sinestro da böyle bir şeydi;

Böyle oldu;


Yanlış anlaşılma olmasın, Golden ve Silver Age çizgi roman yazım teknikleri ve pratiği ile günümüzdekini kıyaslayarak bir anakronizm oluşturmaya çalışıyor değilim; iki dönemin teknik imkanları ve anlatım özellikleri kızarmış ekmeğin üzerindeki yanmış kısım bıçakla sıyrılırmışcasına ayrıştırılırsa Johns'un bu karakterler için yaptıkları daha net anlaşılacaktır.

Tabii bu işin kaybedenleri de oldu. En başta Kyle Rayner. Yazık, kendisine hikaye içerisinde bazı kötü adamlar tarafından da söylendiği gibi ne yaparsa yaptın Hal Jordan'ın gölgesi olmaktan bir türlü kurtulamadı. Belki bunda ortaya ilk çıktığı zamanlarda Grant Morrison'un JLA'sında pek de ciddiye alınmayan bir karakter olarak lanse edilmesinin de etkisi vardır; bilemiyorum. Ama bildiğim şu ki yüzüğü ya da kostümü ne renk olursa olsun; Rayner DC evreninde asla Jordan kadar önemli bir karakter olarak yer alamayacak. Johns bu işi ele almasaydı, belki söylediğim şeyin tersi geçerli olabilirdi.

"Gerçi allah bu çocuğun belasını taa '94 senesinde Gail Simone'nin diline düşürerek vermiş aslında.."
Guy Gardner'ın da Johns döneminden kaybeden olarak çıktığını düşünenler olabilir; kendisinin geçmiş kariyerini düşünecek olursak Johns'tan sonra nasıl daha büyük kaybedebileceğini anlamak gerçekten imkansız. Aksine, bu dönem içerisinde ciddiyetsizliği ve karikatürize bir karakter oluşu öylesine kalın çizgilerle belirtildi ki insanlarda bu yönde bir algı oluştu; beklentileri karşılamasının imkansız olduğu anlaşılınca beklentileri karşılamamak üzerine bir kıyafet oluşturuldu kendisine, öyle takılıyor. Hala kendisine ait bir dergisi bile var, daha ne olsun?

Her ne kadar Green Lantern v5 #20'nin, yani Johns'un bırakmasının ardından apar topar bir event işine girilmiş dahi olsa; ben serinin bir süre dinlendirileceğine inanıyorum. İşte esas kaybeden , bu dinlenme sürecinin ardından seriyi eline alıp kapsamlı bir hikaye anlatmak isteyen ilk yazar olacak. Burada iş çok zor, ve bahisler çok yüksek. Adamın arkasından tencere çalarlar.

  • Forever Evil çok ilginç ilerlemiyor mu? Ben serinin gidişatından an itibariyle memnunum, ama sanki Bane'in hikayesinde biraz boşluk oluştu gibi, neden bu noktaya gelip nasıl böyle bir işin peşine düştüğünü anlamak mümkün değil. New 52 öncesi ve sonrası biyografisinde bir farklılık var mı bilmiyorum; gördüğüm kadarıyla -ve Knightfall'ın DC evrenindeki yerini hala koruduğunu da gözönüne alırsak- yok gibi. Ama Arkham War, DC'den çıkan geç kalmış güzel fikirlerden biri. Hayırlısı. İnş Cnm Ya. 
  • Satış Rakamlarına bakacak olursak, ilk başta çok da ilgi görmeyecekmiş gibi duran Villains Month ile DC büyük bir iş başarmış. Satış rakamları gerçekten iyi, ve bir kaç istisna dışında hikayelerin çoğu da eleğin üzerinde. Ben özellikle Lex Luthor, Black Adam, The Riddler, Zod ve Sinestro hikayelerini çok beğendim. Darkseid #1 mesela, yeni DC evrenine şu ana kadar farkında olmadığımız bir pencereden bakmamızı sağlıyor, kaçırmayın derim.
  • Infinity hakkında bir şey söylemek gerekirse ; yeni bir Operation : Galactic Storm'dan daha fazlası yok karşımızda. 6 sayılık bir event'imiz var, 4. sayısındayız ; ve event'lerin içine sadece sansasyon yaratmak için koydukları bir iki büyük olay dışında başını ve kıçını çok rahat takip edebileceğimiz bir hikaye ile karşı karşıyayız. Thanos'un oğlu, he mi? Gerçekten mi? Ayrıca Earth X hikayesinin Marvel evrenini hala etkiliyor olduğu konusundaki tezimin sürekli kendisini doğrulamasına da bayılıyorum; bunu da kendini çok nadir beğenen bir adam olarak bir kenara not edeyim. 
  •  Allah aşkına, okuduğunuz  dergileri nasıl takip edebiliyorsunuz; Ben mesela, şu sıralar temel olarak İnfinity'yi, Forever Evil'ı, bir kaç tane de bağımsız seriyi takip ediyorum, çıldırmak üzereyim. Keşke bu işler eskiden olduğu gibi ana dergi üzerinden yürüse, Tie-in'leri okuyup okumamak bize kalsa.
  • Fantomex : MAX'tan beklentilerim çok büyüktü, belki de bu yüzden hayal kırıklığına uğradım. Fantastik bir James Bond hikayesi yazmak için çok fazla diyalog kullanmışlar. 
  • Alan Moore'un Tom Strong'unu okumayan varsa lütfen okusun, iki saat kadar nefes almadığınız bir durumda bile bu kadar çok şey kaçırıyor olamazsınız. 
  • Canınız sıkılıyorsa ve bir şeyler okumak istiyorsanız 1986 yılında yayınlanmaya başlanan X-Factor serisini okuyun. Pırıl pırıl olacaksınız. Canınız sıkılıyorsa ve bir şeyler izlemek istiyorsanız Supernatural izleyin. Daha önce izleyip izlemediğiniz umurumda değil; izleyin. Kalkıp elektrik bugi yapasınız gelecek.

Şimdilik bu kadar, Emre out. 

Hiç yorum yok: