17 Kasım 2011 Perşembe

Kayıp Hazine Avcıları - Deadpool Pulp

Popülerliğinin zirve yaptığı ve her dergide göründüğü dönemlerde -bir süreliğine- kendisinden tiskinmiş de olsam; Deadpool'un favori Marvel karakterlerimden biri olduğunu söyleyebilirim. Her türlü senaryoda boy gösterebilmeye açık geçmişi ve potansiyeliyle başlangıç noktasında basit bir Deathstroke kopyası olduğunu bile unutturabiliyor, ve yerle yeksan olmuş dördüncü duvarın üzerinden uykunuzda saydığınız koyunlar gibi bir oraya bir buraya zıplayarak geçiyordu. Neredeyse Wolverine'den daha iyi bir Healing Factor'e sahipti, ve öldürülmesi çok ama çok zordu. Okurken gülümsemenizi sağlıyordu; henüz neredeyse tamamen bir parodi haline dönüştürülmediği dönemlerde bile komikti.


Tek handikapi Rob Liefeld gibi bir kazma tarafından yaratılmış olmak olan bir karakterdi Deadpool, ardından çok popüler oldu, her çizgi romanda, her macerada görünmeye başladı. Kendisine Variant kapaklar ayarlandı, Marvel bu kapaklara sahip her bir dergi için on adet DC Dergisinin kurban edilmesi gerektiğini ilan etti. Biz Deadpool'u sevmeye devam ettik, ama içimizde hep bir ukte kaldı.

Şu adamı, birazcık daha ciddi bir hikayede izleyemez miyiz acaba diye düşündük durduk. Deadpool MAX ilk duyurulduğunda tüm beklentim bu yöndeydi; Marvel Luke Cage için, Nick Fury için, hatta Jessica Jones içi yaptığı şeyi Deadpool için de yapacak , onu bildiğimiz en pis gerçekliklerden birine oturtarak kanlı bir ızdırap senfonisi yazacak diye bekledim. Sonuç, büyük bir fiyasko oldu; Deadpool MAX MAX imprintini sadece cinsellik ve küfür edilebilme özgürlüğü olarak algılayabilmiş tuhaf bir hibrit olarak ölü doğdu, şimdi de ölüsünü sürükleyerek ikinci volume'üne devam ediyor.

Ama Deadpool - Pulp, bizi hayal kırıklığına uğratmayan bir seri olmuştu. Hem de hiç böyle bir amacı yokken.



Deadpool Pulp, Joseph McCharty'nin paranoyasının tüm Amerika'yı sardığı bir dönemde, tüm ülkenin havaleli ateşler içerisinde cadı avına çıktığı bir dönemde geçiyor. 2.Dünya savaşının son dönemlerinde Singapur'da bir görevdeyken yakalanan ve japonlar tarafından uzunca bir süre günlük olarak işkenceye maruz bırakılan Wade Wilson, sanki hiçbir şey yokmuş gibi kurtulup geri geldiğinde otoriteleri şaşkına çeviriyor; bu yarım akıllı adamın tüm o cehennemi nasıl arkasında bırakabildiğini anlayamıyorlar. Tabii o esnada Outlaw isimli kaçak bir ajanın, meşhur Soğuk-Savaş-Nükleer-Çantasını yürütmesiyle birlikte, bu görevi başarabilecek denli aklını kaçırmış birine ihtiyaçları oluyor.  Kendini aşağıdaki şekilde ifade etmekten çekinmeyecek kadar karanlık, ve tüm mizahının o karanlığın içine gizlenmiş birine;




Konuyla ilgilenen General Cable ve General Stryfe de, Deadpool adıyla da bilinen Wilson üzerinde karar kılıyorlar (seride böyle ilginç Cameo'lar mevcut ara sıra.) . Tabii Outlaw'ın kim olduğunu -eğer eski birer Deadpool okuru değilsek- olayların devamında daha net çözmeye başlıyoruz.

2.Dünya savaşı sonrası Soğuk Savaş ruh halini, ve 1950'lerin Amerikasındaki sarı havayı iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayabilen bir ruhu var Deadpool Pulp'un, ve bunu size hafifletilmiş bir MAX atmosferinde sunmakta. Çizer Laurence Campbell zaten Punisher MAX'ın trademark çizeriydi, yazar Miken Benson'un da Entourage gibi kaliteli televizyon yapımlarının yazar ekibi içerisinde olduğunu eklersek, beklentilerinizi iyi idare etmiş sayılırız herhalde.

Bu arada en önemli noktalardan birini atladık; dört sayılık serinin dört sayısının da kapakları fanı olduğumuz Süperstar çizer Jae Lee'ye ait.

Deadpool Pulp'ta deadpool tam da sevdiğimiz gibi; eğlenceli, tereddütsüz, biraz ihtiyatsız ama asla iki kelimenin ardından üçüncüyü getiremeyecek kadar deli değil. Kendisi sadece üçlü bir kişilik bölünmesi yaşıyor.


Hiç yorum yok: